1- YAŞAM HAKKININ İHLAL EDİLİŞİ

 

2- ADALET ARAMA SÜRECİMİZ

 

3-ONUR YASER’İMİZ İÇİN ADALET ARAMA SÜRECİMİZDEKİ GELİŞMELER  (22 KASIM 2011 SAAT 10:50’DE İSTANBUL ÇAĞLAYAN ADLİYESİNDE,  RESMİ EVRAKTA  SAHTECİLİK SUÇUNDAN 15 TEMMUZ 2011’DE YARGILANMAYA BAŞLANAN  İKİ POLİS MEMURUNUN  YARGILANMASINA DEVAM EDİLECEK)

 

4- ŞİKAYETTE  BULUNDUĞUMUZ ULUSAL ULUSLARARASI İNSANLARIN TEMEL HAKLARI İLE İLGİLİ YEDİ  KURULUŞTAKİ  BAŞVURULARIMIZ  HAKKINDAKİ  GELİŞMELER

 

 

1- OĞLUMUZUN YAŞAMA HAKKININ İHLAL EDİLİŞİ

Oğlumuz Onur Yaser, İstanbul’da yaşamını sürdürürken, esrar satın aldığı gerekçesiyle, Harbiye’de 2 Haziran 2010’da, İstanbul Narkotik Şube Müdürlüğü ekiplerince yakalandı. Ancak, Onur Yaser’i yakalayan polis ekibi kendisini yakaladıklarında, kolayca yakalayabilecekleri uyuşturucu satıcılarını bilerek ve kasten polis ifadeleri dikkate alındığında anlam veremediğimiz bir soruşturma tekniği nedeniyle yakalamadı. Onur Yaser’in ifadesi müdafii avukat bulundurulmadan alındı. İfadesinde ailesinin telefonu yazılı olmasına ve anayasal bir gereklilik olmasına rağmen yakınları olan biz anne ve babasına yakalanması haber verilmedi. Onur Yaser’in zorla yakalanmış olmasına ve yasal bir gereklilik olmasına karşın yakalanma anındaki bedensel, ruhsal sağlık durumunun saptanması için Giriş Doktor Raporu alınmadı. Savcının gözaltı kararı olmamasına, gözaltına alınmayan şahısların nezarete dahi konulması, hele ince aramasının yapılması yasal olarak yasak olmasına karşın; Onur Yaser nezarete alınarak çırılçıplak soyularak işkence ve cinsel istismara maruz bırakıldı, bu sırada acı içinde polislere yalvaran genç bir insanın sesi dinletildi, hakarete uğradı, tokatlandı, muhbirliğe zorlandı. İşkence sonrası alınan Çıkış Doktor Raporu için yapılan muayene yine yasal bir gereklilik olmasına ve yapılmaması zorunluluğuna karşın, işkence şüphelisi polisler huzurunda yapıldı, bedensel ve ruhsal sağlık durumu tam olarak muayene edilmeyerek, Çıkış Doktor Raporu, Yakalama ve Gözaltına Alma Yönetmeliğine ve İstanbul Protokolü’ne aykırı biçimde hukuk dışı olarak düzenlendi. Onur Yaser, savcının salıverilmesi talimatına karşın Çıkış Doktor Raporu’ndan sonra işkence şüphelisi polisler tarafından tekrar emniyete götürülüp bir süre daha tutuldu. Düzenlenen ve Onur Yaser’in imzaladığı ifade ve tutanaklardan, salıverilmesi sırasında kendisine bilerek ve kasten hiçbir suret verilmeyerek, kendisini şüphe altında hissetmesi sağlandı, daha sonra söz konusu ifade ve tutanaklar planlanmış bir şekilde değiştirilmek istendi.

Nitekim Onur Yaser yakalandığı gecenin hemen ertesi gün, 3 Haziran 2010 tarihinde, telefonla aranarak imzaladığı ifade ve tutanaklarda “Tarih hatasının düzeltilmesi” hilesi ile ikinci kez emniyette çağrıldı. Emniyete gittiğinde, yakalandığında düzenlenen ve kendisine imzalatılan tutanaklar ve ifadesine bazı eklemeler yapıldı,  loş,  karanlık bir ortamda korkutulup, tehdit edilerek yeni ifade ve tutanaklar imzalatıldı. Ancak yeniden zor ve tehditle imzalattırılan ifade ve tutanaklardan da birer suret verilmeyerek kendisinin yine şüphe altında kalması sağlandığı gibi, üzerinde yakalanan esrar maddesini satın aldığı  kişinin telefonunu, kim veya kimlerden öğrendiğini hala söylemediği için;  20 gün boyunca tahsis edilen bir polis ekibi tarafından adım adım fiziki olarak izlendi, telefonu dinlendi. Onur Yaser, bu gelişmelerden sonra çok çok fazla tedirgin olarak bir avukata başvurdu, vekaletname verdi. İfadesinin ve imzaladığı tutanakların birer örneğini almak için emniyete giden avukatına “dosya üzerinde gizlilik kararı var “gerekçesi ile ifadesi ve tutanaklar yine Narkotik Polislerince verilmek istenmedi, Avukatın ısrarı, yazılı dilekçe vermek ve müdürleri ile görüşmek istemesi sonucunda ifadesi ve Madde Tartım Tutanağı’nı verdiler. Ancak iki kez alınmış olan ifade tutanağında, ifadeyi alan Komiser Vekili Polis Memuru’nun imzası bulunmamaktaydı. Üstelik yakalanmış bir şahsın aynı konudan ilgili Cumhuriyet Savcısı’nın yazılı talebi olmadan; tekrar yakalanamayacağı, ifadesinin alınamayacağı yasal bir gereklilik olmasına karşın; avukatına müvekkilinin yeniden ifadesinin alınacağını söyleyerek  Onur Yaser’i, üçüncü kez ifade vermesi için Narkotik Şubeye çağırdılar. Onur Yaser 3. Kez ifadeye gideceği veya tekrar yakalanabileceği ihtimalinin olduğu günün akşamında, 23 Haziran 2010 saat 22:00 civarında, kendisini, oturduğu apartmanın 3. katındaki evinde, odasının penceresinden çırılçıplak bir halde attı. Atladığında hayatta olan oğlumuz, ambulansın geç gelmesi, götürüldüğü ilk hastanenin başka hastaneye sevk etmesi ve ikinci hastanede de zamanında müdahale edilmemesi sonucu hayatını kaybetti.

Onur Yaser, yaşamına son verme girişiminde bulunmadan bir kaç saat önce bizden İstanbul’a gelmemizi istemiş, başının sıkıntıda olduğunu, telefonda sıkıntısının ne olduğunu anlatamayacağını bildirmişti. Saat 03.00 sıralarında İstanbul’a ulaştığımızda, oğlumuzu kaybetmiştik. Adli Tıp, Onur Yaser’in iç kanama sonucunda yaşamını yitirdiğini belgeledi.

Arkadaşları ve patronu, Onur Yaser’in yakalandıktan sonra yemeden içmeden kesildiğine, ürkek, tedirgin bir halde olduğuna, suskunlaştığına, iş konsantrasyonunun ve psikolojisinin bozulduğuna tanık oldular. Onur Yaser, arkadaşlarına anlattığı ve yaşamına son verme girişiminden bir gün önce kendi el yazısı ile yazdığı ve yarım kalmış olan nota göre, savcının serbest bırakın talimatına rağmen emniyette çırılçıplak soyuldu, hakarete uğradı, başkaları hakkında ifade vermeye zorlandı. Ölümünden bir gün önce konuştuğu bir arkadaşına ise şunları anlattı: “Yakalandıktan sonra çırılçıplak soyuldum. Duvara yaslanmamı söylediler. Öksürtüldüm, bir süre çömeltilerek bekletildim. Bu süreçte ağlayan, polislere yalvaran bir kişinin sesi dinletildi, tokatlandım, sözlü olarak aşağılandım. Polislerden biri beni telefonla emniyete çağırdı ve önceki ifademden farklı bir ifade imzalattılar. Muhbirlik yapmam söylendi.” Arkadaşı, dosyadaki ifadesinde, “Benimle konuşurken zorlanıyordu, hüngür hüngür ağlıyordu. Söyledikleri zor anlaşılıyordu. İfadeyi imzalaması konusunda tehdit edildiğini söyledi” dedi.

 

 

2- ADALET ARAMA SÜRECİMİZ

Oğlumuzu kaybettiğimiz gün polisler hakkında, suç duyurusunda bulunarak, Oğlumuza, işkence yaptıkları, cinsel istismar yaptıkları ve insanlık dışı bir psikolojik baskı altında tuttukları için ölümüne neden olduklarını belirttik. Şişli Etfal Eğitim Araştırma Hastanesi, Okmeydanı Eğitim Araştırma Hastanesi ve İstanbul 112 İl Ambulans Servisi Başhekimliği görevlileri hakkında da geç müdahale ettikleri gerekçesiyle suç duyurusunda bulunduk. Polisler hakkındaki soruşturma Fatih Cumhuriyet Savcılığı’nda yaklaşık 11 ay sürdü. Bu sürede, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı üç kez değişti. Dosyanın İstanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik Şube Müdürlüğü bilgisayar image kayıtları hakkında gizlilik kararı konulmasına rağmen, dosyanın tümünde gizlilik kararı varmış gibi, image kayıtlarının dosyaya ithali tarihi itibariyle, dosyanın devamına avukatların erişmesi uzun süre engellendi. Savcılığın isteği üzerine, ancak talebimizin aksine Nezaret Odası kameraları değil de yalnızca ve üstelik olay tarihinden 1,5 ay sonrasına ait emniyetin giriş çıkış kameralarını inceleyen bilirkişiler, Onur Yaser’e işkence, cinsel istismar ve kötü muamele yapıldığına ilişkin bir kayda rastlamadıklarını belirttiler?!... Soruşturmayı tamamlayan Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş bilirkişilerin bu raporu üzerine, 4 polis hakkında işkence suçundan takipsizlik kararı verdi. Savcı, “soyut iddialar dışında, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğini” belirtti.

 

 ETKİLİ BİR SORUŞTURMA YAPILDIĞINA İNANMIYORUZ

İddialarımızın olay örgüsü başlangıcında yer alan Onur Yaser’in 04.06.2010 veya 05.06.2010 tarihinde imzaladığı belgelerin, gözaltına alındığı 02.06.2010 tarihinde hazırlanmış ve imzalanmış gibi gösterildiği’ iddiası ile ilgili olarak ‘yeterli şüphe’ bulunup soruşturma dosyasının 2 şüphelisi hakkında Savcılık tarafından fezleke düzenlenerek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiştir. İstanbul Cumhuriyet Savcısı iki polis hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan iddianame düzenleyerek, dava açtı, davanın ilk duruşması İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, 15 Temmuz 2011’de Yapıldı

Cinsel saldırı ve işkence iddialarına ilişkin olarak verilen takipsizlik kararı ise, dosyanın diğer delilleri ile birlikte yeterli ve etkili bir soruşturma yapılmadan, görüntü tarihleri hususunda itirazlarımızın bile aydınlatılmadığı, Nezarethane kamera görüntülerinin ortaya çıkmadığı, sadece İstanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik Şube Müdürlüğü’nün giriş ve çıkış noktalarına ve olay tarihinden farklı tarihlere ait kamera görüntülerinin incelenmesine ilişkin bilirkişi raporuna dayanmaktadır. Hakkında takipsizlik kararı verilen bir memurun, Onur Yaser’in üst aramasının çırılçıplak yapıldığını, ancak “İşkence yapılıp yapılmadığını görmediğini”, diğerinin “ çırılçıplak aramayı bizzat arkadaşı polis memuru ile birlikte yaptığını, ama çok nazik davrandığını” arkadaşı polis memurunun ise “ çıplak aramayı polis arkadaşının yaptığını ancak kendisinin buna katılmadığı” şeklindeki inanılmaz çelişkili ifadelerine rağmen, takipsizlik kararının iddia olunan cinsel saldırının yapılması muhtemel yer olan çıplak aramanın yapıldığı nezarethane odası yerine, tarihleri hakkında bile itirazlarımızın bulunduğu Narkotik Şube Müdürlüğü’nün giriş/çıkış noktalarındaki kamera görüntülerinin incelenmesine ilişkin rapora dayandırılması, bizde ve avukatlarımızda suç duyurusunun yeterli ve etkili bir şekilde soruşturulmadığı kanaatini uyandırmıştır. Bu nedenle Avukatımız Sn. Ercan  KANAR vasıtasıyla, Onur Yaser’i yakalayan polisler hakkında işkence, kötü muamele ve cinsel saldırı iddiaları hakkında verilen takipsizlik kararına da İSTANBUL BEYOĞLU NÖBETÇİ AĞIR CEZA MAHKEMESİNE itiraz ettik.

Oğlumuz Onur Yaser CAN’a acil tıbbi yardım ve müdahalenin yapılmamış olması hususundaki şikayetimiz hakkında ise, İstanbul Valiliği’nin doktorlar hakkında soruşturma izni vermemesi üzerine, Avukatlarımız  Bölge İdare Mahkemesi’ne başvurdu. Bölge İdare Mahkemesinde itirazımızın kabul edilmesine istinaden Valilik bir ön inceleme yaptırarak, yaptırdıkları ön inceleme sonucunda yeniden soruşturmaya gerek olmadığı hususunda karar aldı. Avukatlarımız vasıtası ile İdare’nin bu direnme kararına BÖLGE İDARE MAHKEMESİNE yeniden itiraz ettik. İdari Mahkeme Valiliğin Soruşturma İzni Verilmemesi  hususundaki direnme kararını bozarak, soruşturulma yapılmasına  hükmetti dosyayı adli yargıya gönderdi.

Oğlumuzun ihlal edilen yaşam hakkı için adalet arama mücadelemizde, yurtiçinde ve yurtdışında; Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı, TBMM İnsan Hakları İnceleme ve Araştırma Komisyonu, İnsan Hakları Derneği, Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi, Birleşmiş Milletler Şiddet Özel Raportörü, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ve Birleşmiş Milletler Keyfi Gözaltına Alınanlar İçin Çalışma Grubu' olmak üzere, insanların Temel İnsan Hakları ve Özgürlüklerini kullanma hakkının sağlanması alanında çalışmalar yapan YEDİ kuruluşa şikayet başvurusunda bulunduk.

“Başvuru Dilekçelerimizde Yukarıda Açıkladığımız Hususlar Dışında Aşağıda Belirttiğimiz Noktalar Üzerinde de Durduk”

 - Yakalama süresince oğlumuza işkence, kötü muamele, cinsel istismar ve insanlık dışı psikolojik baskı yapmak suretiyle, yaptığından utanmasını sağlayan Emniyet Görevlilerinin, yakalama anında kolayca yakalayabilecekleri uyuşturucu satıcılarını yakalamamaları, kaynağı kendinden menkul bir görev ve yetkiyi kullandıkları anlamına mı geliyor ? 

- Yasalara açıkça aykırı olmasına karşın; ifadesi alınan bir şahıs neden tekrar ifadeye çağrılmıştır?

- Bundan ilgili Cumhuriyet Savcısı’nın bilgisi var mıydı?

- Bu durum Onur Yaser’in, oynanmak istenen kirli bir planın bir parçası haline getirilmek istendiğinin bir delili mi?

- Sadece kullanıcı olabileceği ispatlanabilecek Onur Yaser’in ölümüne kadar; Narkotik Şube görevlilerince, “büyük bir uyuşturucu operasyonu dosyası içindesin” denilerek, izlendi, sıkıştırıldı, tehdit edildi, isimler alınmaya çalışıldı, muhbirliğe zorlandı mı?

- Onur'un çırılçıplak atlayarak intihar etmesinin ve ölmesinin anlamı, kendisini çırılçıplak soyarak işkence ve kötü muamele yapan Narkotik Şube polislerine ve ölümüne kadar geçen 22 günlük süre boyunca kendisine psikolojik işkence yapanlara “Beni siz öldürdünüz” mü demek istedi?

Nice emeklerle yetişen, ülkesine en çok hizmet edecek yaşta olan, çok zeki, ressam, müzisyen, heykel yapan, sporla uğraşan, Mimarlık mesleğinde son derecede başarılı ve bu başarılarını daha da yükseltecek olan oğlumuzun, 11.4 gram esrar bulundurduğu yargılama sonucunda kanıtlansa bile Onur Yaser’imiz, Cezaların yasallığı ilkesi çerçevesinde yasal hakkı olarak denetimli serbestlik ve koruyucu önlemlerden faydalanarak sapasağlam genç bir adam olarak yaşamını sürdürecek, nice güzellikler ve sevdalar yaşayacak, nice eşi bulunmaz eserler yaratabilecek iken, O’nun kendi yaşamına kıymasına  neden olacak sürecin Devletin Emniyet Görevlilerince kendisine reva görülmesi, Sayın Başbakanın dilinden düşürmediği “İleri Demokrasi” içinde olan ülkemizde nasıl yaşanabilmiştir?

 

 

3-ONUR YASER’İMİZ İÇİN ADALET ARAMA SÜRECİMİZDEKİ GELİŞMELER 

I-İstanbul Cumhuriyet Savcısının  İstanbul Narkotik Şubede görevli iki polis memuru hakkında “resmi belgede sahtecilik suçundan” iddianame düzenleyerek açtığı davanın ilk duruşması İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, 15 Temmuz 2011’de görülmüştür.

Sultan Ahmet Adliyesi 6. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan duruşmada İstanbul Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde görevli polis memuru sanık Salih BAHAR ile polis memuru sanık Soner GÜNDOĞDU yargıç karşısına çıkmıştır. Oğlumuzu salıverdikten sonra ertesi gün telefon ederek Emniyete çağırdıklarını söylemişler ve Onur’un ifadesinde   sadece tarih ve sicil numaralarını değiştirdiklerini ifadenin içeriğinde herhangibir değişiklik ve düzeltme yapmadıklarını belirtmişlerdir. Yakalama anında sadece Onur Yaser Can’ı karakola aldıklarını satıcıyı almadıklarını söylemişlerdir. Onur’u ikinci kez karakola çağırdıklarına dair herhangibir tutanak düzenlemediklerini, Emniyete girişte doktor raporu almadıklarını, Onur’un daha önce aldıkları ifadesini imha ettiklerine dair bir belge düzenlemediklerini söylemişlerdir.

Biz Onur’un Anne ve babası ve kızımız duruşmada müştekiler olarak yer aldık. Bu olayın sadece basit bir resmi evrakta sahtecilik suçu olmadığını vurgulayarak, oğlumuzun ölümüne giden yolu açtığını bu nedenle bu olayın önüne arkasına bakmak gerektiğini belirttik. Oğlumuzun esrar bulundurma nedeni ile göz altına alındığını, ancak  canına kıyma girişiminde bulununcaya kadar takip altında tutulduğunu söyledik. Oğlumuzun anlattığı kişilerden ve  yazdığı nottan, kendisine emniyette onur kırıcı, insanlık dışı kötü  muamele yapıldığını, çırılçıplak soyularak yere çökertildiğini, öksürtüldüğünü, aşağılandığını belirttik. O’nun dünyanın en güzel oğlu, ağabeyi olduğunu, canına kıymayı aklına bile getirecek bir oğul olmadığını, O’na yaşatılan insanlık dışı olaylar, hak ihlalleri ve hukuk ihlalleri nedeni ile O’nu kaybetmemize neden olduklarını söyleyerek sanıklardan şikayetçi olduk ve  cezalandırılmalarını talep ettik.

SÖZKONUSU DAVANIN İKİNCİ DURUŞMASI 22 KASIM 2011 SALI GÜNÜ SAAT 10:50’DE ÇAĞLAYAN ADLİYESİ İSTANBULDA YAPILACAK. DURUŞMALAR HALKA AÇIK YAPILMAKTADIR. DURUŞMAYA KATILIM  SAĞLANMASI HUSUSUNDAKİ ETKİNLİKLERE DESTEĞİNİZİ  VE ONUR YASER’İMİZ İÇİN ADALET ARAYIŞI MÜCADELEMİZDE SONUNA KADAR BİZE DESTEK OLMANIZI  BU DERİN ACIMIZLA YÜKLÜ, SARP, YALÇIN KAYALARLA ENGEBELENDİRİLMİŞ YOLDA OĞLUMUZU, BİZLERİ YALNIZ BIRAKMAMANIZI BEKLİYORUZ.

II-Oğlumuzu yakalayan polisler hakkında “Neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence, Görevi Kötüye Kullanma, Cinsel saldırı” için yaptığımız suç duyurusuna Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından  kovuşturmaya yer olmadığına dair verilen karara  İSTANBUL BEYOĞLU NÖBETÇİ AĞIR CEZA MAHKEMESİNE 16 Haziran 2011 tarihinde Avukatımız Ercan Kanar Vasıtası ile itiraz etmiştik.  İstanbul’daki adliyelerin yeniden düzenlenmesi ve birleştirmeler nedeni ile bu itirazımız BEŞİKTAŞ AĞIR CEZA MAHKEMESİNE devredilmiştir. Mahkemenin İtirazımız hakkında vereceği kararı halen bekliyoruz.

III- Oğlumuz Onur Yaser CAN’a acil tıbbi yardım ve müdahalenin yapılmamış olması hususundaki şikayetimiz hakkında ise, İstanbul Valiliği’nin doktorlar hakkında soruşturma izni vermemesi üzerine, Avukatlarımız  Bölge İdare Mahkemesi’ne başvurmuştur. Bölge İdare Mahkemesinde itirazımızın kabul edilmesine istinaden Valilik bir ön inceleme yaptırarak, yaptırdıkları ön inceleme sonucunda yeniden soruşturmaya gerek olmadığı hususunda karar almıştır. Avukatımız Ercan KANAR vasıtası ile İdare’nin bu direnme kararına 7 Temmuz 2011 tarihinde BÖLGE İDARE MAHKEMESİNE yeniden itiraz ettik.

İstanbul Bölge idare mahkemesi itirazımızı kabul ederek Vali tarafından verilmiş olan “Soruşturma İzni Verilmemesi”ne ilişkin kararın bozulmasına ve süreçte yer alan Şişli Etfal Eğitim Araştırma Hastanesinde, Okmeydanı Eğitim Araştırma Hastanesinde görevli doktorlar ile İl Ambulans Servisi Şişli 4 No’lu Acil Yardım İstasyonunda görevli sağlık personeli hakkında soruşturma izni verilmesine hükmetmiş, dosyayı Şişli Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.

 

 

4- ŞİKAYETTE  BULUNDUĞUMUZ ULUSAL ULUSLARARASI İNSANLARIN TEMEL HAKLARI İLE İLGİLİ YEDİ  KURULUŞTAKİ  BAŞVURULARIMIZ  HAKKINDAKİ  GELİŞMELER

Ulusal Kuruluşlar

4.1-Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığına Başvurumuz

Başkanlıktan şikayet başvurumuza ilişkin herhangi bir yanıt     gelmemiştir.

4.2-TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna Başvurumuz

Komisyona Şikayet Başvurumuzu Aralık 2010 tarihinde gerçekleştirdik.

Komisyondan, 13 Ocak 2011 tarihinde bize gelen yanıtta “3686 sayılı İnsan Hakları İnceleme Kanunu uyarınca yapılacak bir işlem olmadığı, şikayetimize ilişkin delillerimiz mevcutsa savcılık makamına başvurmamızın yerinde olabileceğinin düşünüldüğünü” belirten bir cevap aldık.

8 Nisan 2011 tarihinde Komisyondan bize gelen mektupta ise Komisyonun, başvurumuz üzerine İstanbul Valiliğinden oğlumuzun ölümüne ilişkin ihmali olabilecek personele dair gerçekleştirilen idari soruşturmaya ilişkin bilgi talep ettiği belirtilmiştir. İstanbul Valiliğinden Komisyona gelen cevapta, İl Emniyet Müdürlüğü kayıtlarında; müşteki, mağdur, hakkında soruşturma yapılan personel, suç tarihi ve olay başlıkları ile verilerin tutulduğu ve kayıtlarda bu başlıklarla arama yapıldığında herhangi bir soruşturma kaydına rastlanmadığı, konuya dair detaylı bilgi verilmesi halinde tekrar inceleme yapılacağı bildirilmiştir.

 

4.3-İnsan Hakları Derneği’ne Şikayet Başvurumuz

4.3.1 İstanbul Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü’nden 21 Mart 2011 tarihinde bize gelen yazıda, İnsan Hakları Derneği Genel Merkezine (İHDGM) hitaben göndermiş olduğumuz 01 Aralık 2010 tarihli, İstanbul Emniyet Müdürlüğü  kadrosunda görevli memurlar hakkında çeşitli iddiaları içeren şikayet dilekçemize istinaden gerekli işlemlere başlandığı ve sonucundan bize ayrıca bilgi verileceği belirtilmiştir.

Mart 2011 ayı sonlarında  İHDGM Genel sekreteri tarafından; Emniyet Genel Müdürlüğü’nce Onur Yaser Can’ımızın ölümü ile ilgili idari soruşturma başlatıldığının taraflarına bildirildiği, bize iletilmiştir. Yine Mart 2011 ayı sonunda Emniyet Genel Müdürlüğünden görevlendirilen iki polis baş müfettişi bizi çağırarak Anne ve baba olarak bizim şikayetimize dayalı ifademizi almıştır. Polis baş müfettişleri İstanbul’daki tanıkların da ifadesine başvurmuşlardır. Kasım 2011 itibariyle soruşturmaya ilişkin raporun nerede ise hazır olduğunu ve kısa süre içinde Emniyet Genel Müdürlüğü Disiplin Kuruluna iletileceğini öğrendik. Onur Yaser’imizin hayatından koparılması sürecinde yer almış polis memurları hakkında yapılan idari soruşturmanın sonucu doğrultusunda disiplin cezası verilmesi hususundaki kararı  Emniyet Genel Müdürlüğü Disiplin Kurulu verecekmiş. Kurul Kararı, oğlumuzun hayatından koparılmasından, yaşama hakkının elinden alınmasından dolayı mağdur olarak şikayetçi olan biz anne-babaya ve bizim Derneklerine şikayet başvurumuza istinaden acımızı  Emniyet Genel Müdürlüğüne taşıyan İnsan Hakları Derneği Genel Merkezine bildirilecekmiş. İdari soruşturmanın sonucuna ilişkin henüz bir haber almadık.

 4.3.2 İHDGM’ne yaptığımız başvuru çerçevesinde 12 Haziran 2011 Genel Seçiminden önceki Meclis Başkanlığına 28 Mart 2011 tarihinde Batman Milletvekili Sayın Ayla Akat Ata  2386 sayılı yazılı Soru Önergesi vermiştir.

 

Uluslararası Kuruluşlar

4.4-Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesine Başvurumuz

Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesine (CPT) yaptığımız şikâyet başvurusuna istinaden, Komite Sekreterliğinden bize kısa sürede yanıt geldi. Başvurumuzu büyük bir dikkatle incelediklerini bildirdiler. Komitenin bireysel şikâyetlerde yargılama yetkisi olmadığından bu duruma maruz kalan bireylerin yaşadıkları hak ihlallerini daha genel bir problemin indikatörleri olarak incelediklerini ilettiler. Komitenin hak ihlallerinin yapıldığı yerlere ziyaretler gerçekleştirerek, özgürlüklerinden mahrum bırakılmış insanlara nasıl muamele edildiğini kontrol ettiklerini ve gerektiğinde bu insanları kötü muameleden koruyucu önlemler aldıklarını belirttiler. Bu bağlamda, Onur Yaser Can’ımızın yaşama hakkının elinden alınması süreci ile yakından ilgileneceklerini ve Yaser’imizin yaşadıklarını komite üyelerinin dikkatine sunacaklarını belirttiler.

4.5  a-Birleşmiş Milletler Şiddet Özel Raportörü

       b-Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği

       c-Birleşmiş Milletler Keyfi Gözaltına Alınanlar İçin Çalışma

          Grubu’ na Başvurularımız

Üç ayrı BM kuruluşuna yaptığımız şikâyet başvurularına yanıt BM işleyişine göre, başvuruyu yapan kişilere gönderilmiyor. BM kuruluşları, doğrudan şikâyeti yapan yurttaşların ülkelerinin Hükümetlerine uyarı niteliğinde mektup yazıyorlar.  Bu nedenle bizlere bir yanıt gelmedi. Hükümete gelen bir uyarı olup olmadığından ise haberimiz yok.

     

ONUR YASER CAN’ın

Annesi:  Hatice CAN

Babası: Mevlüt CAN